Şehitler İçin

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan hsd
  • Başlangıç Tarihi Başlangıç Tarihi

hsd

Üye
Bu başlığın hazırlanmasındaki amaç sadece Şehitlerimizi hatırlamak ve anmaktır.Burada kesinlikle provake yazılara yer verilmeyecek ve yazan her kim olursa olsun siteden süresiz uzaklaştırılacaktır.Son zamanlarda şehit cenazelerine kadar sızan militanlar ortalığı karıştırmakta ve olayları başka boyutlara çekmektedirler bende burada buna izin vermeyeceğim lütfen duyarlı olalım ve gereken saygıyı gösterelim sadece şehitler için şiirler,yazılar,gerçek hikayeler ve bu tarz konulara yer verelim

Lütfen Çanakkale şehitlerine yzılmış şiirden bu alıntıyı okuyunuz!!!

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i...
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe”desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...
Seni ancak ebediyetler eder istiab.
“Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan;
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.










---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

İstiklal Marşı

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim îman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
"Medeniyyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hüdâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.

Ruhumun senden, İlâhi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli.
Bu ezanlar - ki şahâdetleri dinin temeli -
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder - varsa - taşım,
Her cerîhamdan, İlâhi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!

Mehmet Akif Ersoy
----------------------------------------------------------------------------------------
Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz Harbi Nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”
Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya’yla beraber bakıyorsun ; Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.
Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela...
Hani tauna da zuldür bu rezil istila...
Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı hayasızcasına,
Maske yırtılmasa hala bize affetti o yüz ...
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.
Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, başa, edecek kahrına ram?
Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam.
Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;
Bir göğüslerse Huda’nın edebi serhaddi;
“O benim sun’-i bediim, onu çiğnetme” dedi.
Asım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.
Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i...
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe”desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...
Seni ancak ebediyetler eder istiab.
“Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan;
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin’i,
Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;
Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın... Heyhat,
Sana gelmez bu ufukalar, seni almaz bu cihat...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

MEHMET AKİF ERSOY
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------

Çanakkale

“Söyle arkadaşım “dedi Anadolulu Mehmet
Yanıbaşında ki Anzak erine
“Nerelerden kopup gelmişin
Neden çökmüş bu mahsunluk üzerine”
“DÜNYANIN ÖBÜR UCUNDAN” dedi gencecik Anzak
“Öyle yazmışlar mezar taşıma
Doğduğum yerler öylesine uzak
Örtündüğüm topraksa gurbet bana”


“Dert edinme arkadaşım” dedi Mehmet
“Değil mi ki yurdumuzun koynundasın ilelebet
Sende artık bizdensin
Sende bencileyin bir Mehmet”


Çanakkale toprağının
Üstü cennet altı mezar
Kavga bitmiş mezarlarda
Kaynaş olmuş yiten canlar
“Ya sen” dedi Mehmet
Oyun çağındaki İngiliz erine
“Yaşın ne senin kardeş
böylesine erken buralarda işin ne”


“Yaşım sonsuza dek on beş”
dedi ufak tefek İngiliz eri
“Köyümde askercilik oynar
coştururdum trompetle bizimkileri


Derken kendimi cephede buldum
Oyun muydu gerçek miydi anlamadan
Bir sahici kurşunla vuruldum
Sustu boynumdaki trompet


Son verildi böylece oyundan bozma işime
Gelibolu’da bana bir yer kazıldı
Mezar taşıma ON BEŞİNDE TRAMPETÇİ yazıldı
Öyküm de künyem de bundan ibaret


Yağmur yağıyordu usul usul toprağa
Gözyaşları düşerek üstüne sanki
Damla damla ağlıyordu uzaktan uzağa
Sahibini yitiren bir trompet
“Ya sizler” dedi Mehmet
Dünyanın dört kıtasından
Mezar dolusu erlere
“Hangi rüzgar savurdu sizleri
bu bilmediğiz yerlere”


Kimi İngiliz’di kimi İskoç
Kimi Fransız dı kimi Senegalli
Kimi Hintli kimi Nepall
Kimi Avustralya’ dan Yeni Zellanda ’dan Anzak
Gemiler dolusu asker
Her biri niye geldiğinden habersiz
Gelibolu’nun oya gibi koylarından sızarak
Tırmanmışlardı dağa bayıra
Siper siper yara gibi yarılan toprak
Mezar olmuştu savaş ardından onlara


Kiminin BURADA YATTIĞI SANILIR
Kiminin ADI BİLİNSE DE MEZARI BİLİNMEZ
Kiminin de mezar taşında
On altı,on yedi on sekiz yaşında
EBEDİ İSTİRAHATE ÇEKİLDİĞİ yazılı
Çanakkale topraklarında
Her birinin erken biten yaşam öyküsü
Eski yazıtlar gibi taşlara böyle taşlara böyle kazılı
“anlamaz mıyım”dedi “halinizden kardeşler”
adına yazılı taşı bile olmayan asker
Anadolulu Mehmet


“Bende yüzyıllarca yaban ellerde
Neyin uğruna bilmeden can vermişim
Kendi yurdum uğruna can vermenin tadına
İlk kez Çanakkale’ de ermişim


Uğrunda can verdikçe vatanlaştı ancak
Ekip biçtiğim padişah mülkü toprak
Değil mi ki sizler alamazsanız bile
Bu topraklar almış sizleri basmış bağrına
Sizlere de vatan sayılır artık Çanakkale “


Çanakkale toprağının
Üstü cennet altı mezar
Kavga bitmiş mezarlarda
Kaynaş olmuş yiten canlar


Bir garip savaştı Çanakkale Savaşı
Kızıştıkça kızgınlığı dindiren
Ara verdikçe ateşe düşmanı kardeşe
Döndüren bir savaş
Kıyasıya bir savaştı
Ama saygı üreten bir savaş
Yaklaştıkça birbirine
Karşılıklı siperler
Gönüllerde yakınlaştı
Düştükçe vuruşanlar toprağa
Dostlar gibi kaynaştı


Savaş bitti
Ölenler kaldı sağlar gitti
Köylü köyüne döndü evli evine


Kır çiçekleri geldiler akın akın
Çekilen askerlerin yerine
Yaban gülleri dağ laleleri papatyalar
Kilim kilim yayıldılar toprağa
Siper siper
Toprağın savaş yaralarını örttüler
Koyunlar koruganları yuva yaptı kendine
Kuşlar döndü gökyüzüne kurşunların yerine
Çiçeğiyle yemişiyle yeşiliyle
Silah yerine sapan tutan elleriyle
Geri aldı savaş alanlarını doğa
Can geldi toprağa silindikçe kan izleri


Yeryüzünde cennet oldu öylece
O cehennem savaş yeri


Şimdi Çanakkale Gelibolu
Bahçe bahçe
Ülke ülke
Mezar dolu


Üstü cennet altı mezar
Çanakkale toprağının
Kavga bitirmiş mezarlarda
Kaynaş olmuş yiten canlar
“Huzur içinde uyusun”
Vuruştukları topraklarda
Kavgadan kinden uzakta
Yanyana dostça yatanlar

BÜLENT ECEVİT
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bir Yolcuya

( Bu şiir Gelibolu yamaçlarında yazıldı.)

Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,
Gördüğüm bu tümsek, Anadolu’nda,
İstiklal uğrunda, namus yolunda,
Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.

Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed’in düşmanı boğuldu sele,
Mübarek kanını kattığı yerdir.

Düşün ki, hasrolan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin,
Bir harbin sonunda, bütün milletin,
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.

NECMETTİN HALİL ONAN
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

MEHMETÇİK


Esaret zincirini kanlarla kıran Mehmet,
Hürmetle eğilmede huzurunda bu millet,
Kan verdin şu toprağa ebedi şan aldın sen.

Öldünde savaşlarda yaşatmak için yurdunu,
Çoştunda savaşlarda azgın düşmanlar durdu.
Bütün dünya milleti o azgın düşmanlar ki,
Memleketi istila edeceklerdi sanki.

Düşündüler mi onlar üç kıtanın fethini,
Düşündüler mi onlar şanlı tarihini.
Çoştun da bir zamanlar atlamıştın Tuna'yı,
Ezmiştin hasımları sarmıştın Viyana'yı.

Avrupa ortasında yıllarca at oynattın,
Dillere destan olan kahramanlar yarattın.
Saçtın oralarda binbir dehşetle korku,
Sinerek düşmanların Türk geliyor diyordu.

Unutulmuştu demek o istila günleri,
Tarihe nam saldığı Türk'ün şanlı günleri.
Hatırladın sen o şerefli anları,
Çanakkale önünde boğarak düşmanları.

Çarpışarak orada bulmak için hakkını,
Durdurdun imanınla,çoşup gelen akını.
Bir kere daha geçti şanlı tarihe ismin,
Sen bizim kalbimizde ölmez ve ebedisin.


E.kıdemli Alb. Celalettin Alıcı
15 Şubat 2006

---------------------------------------------------------------------------------------------------------

HİSSETMİŞTİM ANNE


Ana bu sabah yine erken uyandık
Botları boyadık,düzeni yaptık
Sabah sabah iştimada dimdik ayaktaydık
Ben şehit olacağımı hissetmiştim anne

Bir emir geldi babacan komutandan
Araçlara bindik tam teşhizat hep bir andan
Karamanlı başladı dua okumaya ağzından
Ben şehit olacağımı hissetmiştim anne

Mataramda ki su sanki zem zemdi
Tetiğim gül oya,süngüm bir çiçekti
Yüreğimde ki sevda daha bir depreşti
Ben şehit olacağımı hissetmiştim anne

Sen geldin aklıma giderken göreve
Sivaslının gözündeki yaşa takıldı aklım
Sordum kendi kendime acep niye
Biliyordu o da kavuşmayacaktı nişanlısı Emine'ye
Ben şehit olacağımı hissetmiştim anne

Bir ses duyuldu önce kulaklarım oldu sağır
Az sonra geldim kendime koştum cenke
Arkadaşlar dökülüyordu tek tek yere bağır ALLAH diye bağır
Gözümde ki yaş düşmüştü gönlüme orda oldu kahır
Ben şehit olacağımı hissetmiştim anne

Vatan içindi dökülen kanlar yere
Çakallar karşı cephede mehmetçikler yerlerde
Tokatlı,Yozgatlı düşmüş kalmışlar üst üste
Allahım sen onlarında gazasını mübarek eyle
Ben şehit olacağımı hissetmiştim anne
Doğduğum anı bilmem ama anam
Ölürken son sözüm oldu VATAN
Helaldir ona bu uğurda verilen her can
Ana ağlamaysın oğlun oldu şehit OSMAN
Ben şehit olacağımı hissetmiştim anne
VATAN SAĞOLSUN
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

mektuplar

Şehitler Vurulunca Değil, Unutulunca Ölürler !

Arkadaşım her yazdığımın arkasındayım, orayı yaşayan bilir. Oraya ilk giden

askerler olarak çok iyi bilirim orayı. Bu bir masal değil yaşanmış bir hayat.

Dedim ya ilk gidenlerdendim oraya, Eruh baskınından tam 3 gün sonra

oradaydık nereye gitdiğimizi bilmeden çıktık Bolu Komando Tugayı'ndan.

Hele birde evliysen, hele yüzünü dahi görmediğin çoçuğun varsa yandın.

İnanın neresinden başlayayım bilmiyorum, bu yazıya ? Neresinden bakarsan bak yaşanmış bir hayat yada dıram, yada (ŞEREFİYLE VE LAYIKIYLA YAPILMIŞ BİR ASKERLİK) orada olacaksınki o görmediğin çoçuğun rahat etsin, ailen rahat uyusun, yatağında...

Benim bir yüzbaşım vardı Serdar AKYAZAN, derdi ki ;

" Komando Bittiği Yerde Güç Toplayan Askerdir. "

Haklıydıda bizi öyle motive etmiştiki orada ölmek neydi ki bize ? Hiçti... Vatan için o an akan kan helaldi.

Bırak aksın, akan kan olsun. Kim akıtmadıki bu vatan için kanını seve seve ?

Biz akıtmayalım ?

Vatan Sana Bir Değil Bin Canım Olsa Feda.

Sizin kucağınıza yüzü olmayan bi çocuk verildi mi ? Hiç rüyanızda bir sabah kendi evladınızın acısıyla uyandınız mı ? Öyle zamanlarda bile görevimizi tam yapmanın haklı gururuyla şimdi geziyorum.

Sirtde, Şırnak'ta Hakkari'de, Cizre'de, Mardin'de

Bolu KOMANDOSU her yerde adım adım her yerdeydi. Bize ne gece vardı, ne de gündüz ?

Şu an 7 bin şehit vermişiz, 35 bin insanımız ölmüş ne için ? Ben bunu sorarım şimdi ? Ne İçin ? Kim yıkmayı başarmış ki bu vatanı onlar başarsın ?

Zor nedir ?

Ben 8 saat durmadan dağ tırmanmayı, 36 saat silah başında nöbet tutmayı, gırtlağıma kadar suyun içinde silah başında gelen mermilerden korunmayı, patlayan ayaklarla saatlerce yürümeyi, arkadaşımın yorulduğu zaman onun yardımına koşmayı kolay bildim, ama zordu.

KOMANDO olmak zor iş herkese kısmet olmaz .

Çelik gibi sinir, zorluklardan yılmayan bi beden ister.

Ölen Şehitlerimize Allah'tan Rahmet, Ailelerine Sabır Dilerim....

Onlar bu vatanın sonsuz sahipleridir.

Şehitler vurulunca değil unutulunca ölürler...

Dilerim devletimiz onları, her zaman saygıyla anar.

1963/3 tertip Bolu Komando Tuğ. Askerlerinden onbaşı Zafer 12. Bölük bu yazımı okuyan asker
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

"SAĞ KOLUMU KAYBETTİM AMA SOL KOLUM VAR"

Seddülbahir ve Conkbayır'ın büyük kahramanlarından biride Bombacı Mehmet Çavuş 'tu. Bu kahraman Anadolu çocuğu ,İngilizlerin siperlerimize fırlattığı el bombalarını korkusuzca hemen yakalar,karşı tarafa fırlatır ve zararını kendilerine dokundururdu. İngilizler bunu anlamış olacaklar ki bombaları bir kaç sayı saydıktan sonra fırlatarak Mehmet Çavuş 'un iadesini önlemeye çalışmışlardı. İşte böyle bir bomba Mehmet Çavuş 'un elinde patlayarak sağ elinin bileğinden kopmasına sebep olmuştu. Bu yiğit delikanlı vazife şuuruyla hastahaneden tabur kumandanına yazdığı mektupta şöyle diyordu:

"Sağ kolumu kaybettim, zarar yok,sol kolum var. Onunla da pekala iş görebilirim. Beni müteessir eden ve yüne kıtama iltihak edip düşmanla çarpışmama mani olan şey yaramın henüz kapanmamış olmasıdır.

Hastahaneden kurtularak halen harbe iştirak edemediğim için beni mazur görünüz ,affedeniz muhterem kumandanım.."


---------------------------------------------------------------------------------------------------------------

“ BENİM GÖZLERİM GÖRECEĞİNİ GÖRDÜ”

O gün Boğaz tabyaları arasında en çok iş gören ve en çok hasara uğrayan Rumeli Mecidiyesi Bataryası oldu. Sabahtan beri muharebenin en şiddetli anlarında dahi iki sahil arasında gidip gelmekten çekinmemiş olan Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa, tabyanın feci durumunu haber aldığı zaman yine motora atlayıp Çimenlik İskelesi’nden karşı sahile hareket etti. Cephaneliği berhava olan tabyanın durumu hazindi. İstihkam yıkıntıları arasında dolaşmakta olduğu sırada bir ağacın altına uzanmış olan bir askerin hali dikkatini çekti ve yanına gidip

* “ Ne var evlat ?” diye sordu.

Nefer hemen yerinden fırlayıp esas duruş vaziyeti aldı. Çünkü sesi tanımıştı. Ama gözleri başka tarafa bakıyordu.

* “ Gözlerine bir şey mi oldu oğlum?”

O zaman nefer tok sesiyle “ Üzülmeyin efendim” diye cevap verdi. “ benim gözlerim göreceğini gördü” ( Evet düşman gemilerine tam isabet kaydedilmiş ve “Ocean” destroyeri hareket edemez hale getirilmişti.)

Cevat Paşa sessiz sessiz ağlıyordu.Nefer kör olmuştu

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Haintepe
25 Nisan günü donanma ateşi ile çıkan 1500 kişilik anzac birliklerine karşı sahili koruyan 63 kişilik 27.Alay 8.Bölük 2.Takım Bu bölgeyi tam 1 saat boyunca savunarak gerideki birliklere büyük bir zaman kazandırmıştır.Asteğmen Muharrem efendinin ağır yaralandığı muharebeden sadece 3-4 asker sağ çıkabilmiştir...


Seyit Onbaşı
Onbaşı seyit 18 mart muharebeleri sırasında Rumeli mecidiye bataryasında görevliydi.Burada bulunan Alman topları oldukça güçlüydü ve boğazı savunmak için çok gerekliydiler.seyit onbaşı 3 nolu topun başındayı ve savaş sırasında batarya isabet aldı.Mermileri kaldıran mekanizma hasar görmüş ve diğer arkadaşları yaralanmıştı.Seyit onbaşı etraftakilerin şaşkın bakışları arasında topu sırtladı(275kg).Ve topu namluya sürdü artık sadece topu ateşlemek gerekiyordu.Seyit onbaşının ocean zırhlısını vurduğu söylenir.Bu savaşın kaderini değiştiren atıştır.Çünkü ünlü fransız zırhlısı bouvet Ocean vurulduğunu görünce manevra yapmak isterken.Nusrad mayın gemisinin mayınlarına çarpar ve arkasından başka bir ingiliz irreziztable da mayına çarpar.Boğazdaki 3 önemli gemisinin hasar aldığını duyan ingiliz fransız amiraller boğazdan çekilirler.


Atatürk Ve TüRk Uşağı
Bir gün ingiltere konsolosun geleceğinin haber alan Atamız hemen ingiliz mutfağından yemek yemekler hazırlansın diye buyurur.
Misafir gelir. Yemek masasında otururken türk uşak konsolosun üstüne yemekleri deviri verir.
Atamız Konsolosun Kulağına eğilerek:"Ben türk Milletine Her Şeyi Öğrettim Ancak Bir Türlü Uşaklığı Öğretemedim" der.



Sor Bakalım Babasının Orda Ne İşi Varmış.
Bir gün Atamız bir davette kendisine kötü kötü bakan adamı farketmiş.Yaverini çağırtıp yaverine"Kimdir bu adam" demiş."Neden bana kötü kötü bakıyor böyle"
Yaver adamın yanına gidip sorunca adam"Yıllar önce çanakkalede babamı öldürdü."
demiş.Yaver Atamızın yanına gelip anlatmış.Atamızda şöyle demiş "Sor bakalım babasının orda ne işi varmış"....
 
çanakkale savaşından göz yaşartan bir mektup

--------------------------------------------------------------------------------

Üsteğmen Faruk, cepheye yeni gelen askerleri denetlerken, bir yandan da
onlarla Sohbet ediyor, ' Nerelisin?' gibi sorular soruyordu.
Gözleri bir ara, saçının ortası sararmış bir delikanlıya takıldı Yanına
çağırdı ve merakla sordu:
" Adın ne senin evladım?" dedi.
" Ali, komutanım" dedi.
" Nerelisin?"
" Tokatlıyım, komutanım, Tokat'ın Zile kazasındanım..."
" Peki evladım,bu kafanın hali ne?
Saçlarının ortası neden kırmızı boyalı böyle?"
" Cepheye gelmeden önce anam saçıma kına yaktı komutanım. Neden yaktığını
da bilmiyorum."
" Peki dedi üsteğmen. "Gidebilirisin Kınalı Ali."
O günden sonra Ali'nin adı Kınalı Ali oldu.
Cephede tüm arkadaşları Kınalı Ali demekle yetinmiyor, saçındaki kınayı da
alay konusu yapıyorlardı. Kınalı Ali, arkadaşlarına karşı sevecen ve dürüst
tutumu sayesinde, kısa sürede hepsinin sevgisini kazandı.
Bir gün memleketine mektup göndermek için arkadaşlarından yardım istedi.
" Anama, babama burada iyi olduğumu bildirmek istiyorum.
Ama okumam yazmam yok. Biriniz yardım edebilir misiniz?"
Biri değil, birçok arkadaşı yardıma geldi.
" Sen söyle biz yazalım" dediler.
Kınalı Ali söylüyor, bir arkadaşı yazıyor, diğeri de Söylenenlerin doğru
yazılıp yazılmadığını denetliyordu.
" Sevgili anacığım, babacığım hasretle ellerinizden öperim. Ben burada çok
iyiyim, beni sakın merak etmeyin."
Kız kardeşini, kendinden küçük erkek kardeşinin sağlığını ve hatırını
sorduktan sonra, köydeki herkesin burnunda tüttüğünü ve kimsenin kendisini
merak etmemesini söyledikten sonra, Biz burada var oldukça bilesiniz ki
düşman bir adım bile ilerleyemeyecektir tümcesi ile bitiriyordu.
Tam zarf kapatılırken Ali " iki üç satır daha ekleteceğini" söyleyerek
Mektubun sonuna şunları yazdırdı.
" Anacığım, beni buraya gönderirken kafama kına yaktın ama, Burada
komutanlarım da, arkadaşlarımda benle hep dalga geçiyorlar. Cepheye gitmek
sırası yakında inşallah kardeşim Ahmet'e gelecek, Onu gönderirken sakın
kına yakma saçına. Burda onunla da dalga geçmesinler. Tekrar ellerinden
öperim anacığım."
Gelibolu'da savaş giderek şiddetleniyordu. ingilizler kesin sonuç almak
için tüm güçleriyle yükleniyorlardı. Cephede savaşan askerlerimiz önceleri
birer, birer, sonraları beşer,beşer,
Onar, onar şehit oluyorlardı. Gelen destek güçleri de yeterli olmuyor,
onlarında sayıları giderek azalıyordu.
Gelibolu düşmek üzereydi. Kınalı Ali'nin komutanı bu durum karşısında
çaresizdi. Kendi bölüğü henüz sıcak temasa hazır değildi. Genç erlerine
insan bedeninin süngü ve mermilerle orak gibi biçildiği bu cepheye
göndermek zorunda kalmaması için Allah'a dua ediyordu.
Komutanlarını düşünceli ve sıkıntılı gören Kınalı Ali ve arkadaşları,
komutanlarına gidip, ondan kendilerini cepheye göndermesini
istediler.Askerlerinin ısrarları üzerine komutanları daha fazla direnemedi
ve ölüme gönderdiğini bile, bile bu isteklerini kabul etmek zorunda kaldı.
Kınalı Ali ve arkadaşları, sevinç çığlıkları atarak cepheye hayır,
bile,bile ölüme gidiyorlardı.
O gün güle oynaya Gelibolu cephesinde ölümle buluşacakları yere koşan
Kınalı Ali'nin bölüğünden tek kişi geri dönmedi. Gidenlerin tümü şehit
olmuştu. Bu olaydan kısa bir süre sonra Kınalı Ali'ye anne, babasından
mektup geldi. Onun yerine komutanı aldı mektubu ve buruk bir ifade ile
okumaya başladı. Cepheye gitmeden önce arkadaşlarına yazdırdığı mektubuna
aile adına babası yanıt veriyordu.
" Oğlum Ali, nasılsın, iyi misin? Gözlerinden öperim, selam ederim. Öküzü
sattık, parasının yarısını sana gönderiyoruz, yarısını da yakında cepheye
gidecek küçük kardeşine veriyoruz. şimdi öküzün yerine tarlayı ben
sürüyorum. Fazla yorulmuyorum da. Sen sakın bizi düşünme."
Babası mektupta köydeki herkesten akrabalarından haberler verdikten sonra
"şimdi * sana diyeceği var" diyerek sözü ona bırakıyordu.
Mektubun bundan sonraki bölümü Kınalı Ali'nin anasının ağzından yazılmıştı
şöyle diyordu anası:
" Oğlum Ali, yazmışsın ki kafamdaki kınayla dalga geçtiler. Kardeşime de
yakma demişsin.
Kardeşine de yaktım. Komutanlarına ve arkadaşlarına söyle senle dalga
geçmesinler.

Bizde üç işe kına yakarlar;

1 - GELINLIK KIZA, GITSIN AILESINE, ÇOCUKLARINA KURBAN OLSUN DIYE
2 - KURBANLIK KOÇA, ALLAH'A KURBAN OLSUN DIYE
3 - ASKERE GIDEN YIĞITLERIMIZE, VATANA KURBAN OLSUN DIYE...

Gözlerinden öper, selam ederim. Allah'a emanet olun
" Ali'nin mektubu okunurken ve çevresindeki herkes onu dinlerken, hıçkıra,
hıçkıra ağlıyordu... "

(Bu mektubun aslı Çanakkale Müzesindedir.)
 
En sevdiğim şehit şiiri şiirden sonra şehit olmuştur

Olur ya bir çatışmada ölürsem,
Arkamdan yas tutmayın.
Bırakın toprağımda rahat içinde yatayım.
Bedenimden komandomu çıkarmayın,
Onlar benim kefenim olacak.
Başımdan mavi beremi çıkarmayın,
O benim şanım, şerefim, olacak.
Ayağımdan botlarımı çıkarmayın,
Onlar nice yollar aşacak.
Şehit olursam sırat köprüsünden geçecek.
Elimden tüfeğimi almayın,
O benim mezarıma sembol olacak.
Yaramın kanını silmeyin,
Ahiret'te hesabı sorulacak.
Göğsümden kör kurşunu çıkarmayın,
O benim madalyam olacak.



Şehit Jandarma Komando Onbaşı Zekeriya GÜLYAMAN
 


Gelirken vatanın koynundan ulu bir Türkü

Hangi hainler sevmez ki Türkü

Giderken dağların efendisi ürktü

Dağların üstündeki kurt değil çakalın kürkü


Emanet etmişken kuzum dediği evladını vatana

Şimdi çığlıklarla evladını arıyor bak şu ana

Ettiği duaları kendine değil her gün ona

Resimleri kokluyor doya doya


Her bir haberi karlı dağların

Bağrını sızlatmaz ki hangi ananın

Sahibi analar mı, evlatları her biri önce vatanın

Nasıl emrine girdi havyarcının soğan ekmekleydi anısı evlatlarının


Kapı çaldı mı korkmaz yüreği anası bilir gelen cennetin haberi

Hem ağlayıp diyorken vatan sağ olsun siz sağ olun ebedi

Kefenine değen hangi yüreksizin eli

Parçalanmış her yeri anadan başkası tanımaz bu bedeni




Gözlerini mi kaybetmiş gitmem diyor geri

Ayakları kopmuş bilmeden sürünüyor ileri

Hangi acıyı dinler ki şimdi yüreği

Bilsinler eğilmedi haine son nefeste bileği



Diyor ki: “Şehit derlermiş ölse şimdi

Kurşunun üstüne atlarmış görse şimdi

Vatan sevgisinden başka sevda bilmezmiş şimdi”

Öldüğünden habersizmiş bilmiyormuş şehit şimdi


Dostu cigarası karlı havada, sırtını dayadığı şu kayada

Kaçıncısı dostlarından kaybettiği dünkü çatışmada

Hazır bekliyormuş oda her gün sırada

Şu bayrağın kırmızısında birazda keşke onun kanı olsa


Denizler atarmış ya kendinden olmayanı dışarı

Bu vatanda atar şehit denizinden hainleri birgün kapı dışarı

Şimdi anmayı ayıp saysa da nicesi onları

Cesetleri karışmış toprağa şimdi buğdayda, o da nimet buğdayda


Dolaşırken şehitler her yanda

Basılmaz bu toprağa başın aşağıda secdeden başka

Şimdi şehit üzülme çalsalar bütün bayraklarını vatanın

Damarlarımdaki kanıda çalamazlar ya kıpkırmızı

Alamazlar ya gökteki ay yıldızı


Keserim başımı kurban desinler

İster şehit ister ülkeme kurban desinler

Ne doğunun alçak basıcını ne batının yüksek basıncını dinler

Dünyayı kanımla kırmızı yaparım gökteki ayı yıldızı dünyaya çakar

Söz bilesini, bu dünyayı Türk e bayrak yaparım

-------------------------------------------------------------

İnsan duygularını, sevgisini, umudunu, beklentisini, hasretini mısralarla, dizelerle dile getirir, öyle anlar olur ki, bir an, bir anı, bir olay, kalemden söz olur dökülür beyaz kağıda... Bazen aşkları, anılan tazeler, sevgi olur akar. Bazen de kan olur kaderi yazar.
Bilemem ben,
Onu bunu bilemem
Askerlerimiz şehit ölürken,
Ben içimden gülemem.
Devlet oğul, mürvet oğul,
Fidan oğul, toy oğul,
Anam dedin, babam dedin,
Atam dedin bayrağa,
Hem al bayrak oldun işte,
hem de bayrakta al oğul....

İşte şehit askerimiz Savaş'ın annesine gönderdiği şiirden birkaç mısra. Şehit askerimiz Savaş Koyun'un bu şiiri gönderdiği tarih ile şehit olduğu tarih arasında sadece bir hafta olması düşündürücü, acı öyle ki yürek dağlayıcı.
Savaş Koyun, Samsun'lu, 20 yaşında terhisine iki hafta kala eli kanlı teröristlerin kahpe kurşunlarına hedef olan gencecik bir fidan. Hedefi vatan borcunu tamamladıktan sonra annesinden bile gizlediği sevgilisi ile evlenerek, Bayramiye Ana'ya sürpriz yapıp kalan ömründe huzurlu ve mutlu bir yaşam ile rahat ettirmek.

Gaziosmanpaşa Gazi Mahallesin'deyiz. Şehit Piyade Er Savaş Koyun'un oturduğu evi arıyoruz. Minik esmer tenli zeytin gözlü afacan bir küçüğe sesleniyorum. "Efendim" diye cevap veriyor. Yanıma kadar gelip "Buyur amca, adım Erhan" diye kendini tanıtıyor. Küçük Erhan'a Savaş'ı soruyorum. Cin gibi maşallah. Sanki büyümüş de küçülmüş, sanki mahallenin muhtarı. Herkesi tanıyor. Savaş abisini kahraman olarak tanımlıyor. Mahalle sakinlerinin kendi aralarında yaptığı konuşmaları çok dinlemiş ve etkisinde kalmış olacak ki, gururla anlatıyor. Savaş abisini bir rambo gibi görüyor. Erhan'la eve gidiyoruz.

Kapıyı Bayramiye Ana açıyor. Bir evlat sevgisi ve hasreti ile sarmalıyor kollarıyla bizi. Yüreği hızla çarpıyor. Hissetmemek mümkün değil, öyle anlaşılıyor ki bizi şehit olan evladının yerine koymuştu. Ben onun için Savaş oğuldum.

Bir acı, bir özlem, bir isyan ve bin ağıt var Bayramiye Ana'nın Gazi Mahallesi'ndeki evinde... Yüreği evlat acısı ile dağlanmış Bayramiye Ana'da, yıllarca gözünden bile esirgediği, büyütüp yetiştirdiği, tüm mahalle halkının sevgilisi olan "tığ gibi delikanlı" diye tabir ettiği tek oğlunu vatan için şehit vermiş bir ananın çektiklerini, dudağından dökülen her kelimede acının en derinini bulmak mümkün.

Musluktan boşahrcasına akmaya hazır gözyaşlannda, bir temas, bir söz gibi küçük bir kıvılcım bekleyen buğulu gözlerinde, yine de anneliğin en yüce duygulan şefkat ve sevgi ile birlikte Bayramiye Ana, ilgisiz kalan yetkililere isyan etmeden de edemiyor. Hani küçük bir kıvılcım, hani küçük bir söz onu gözyaşlanyla birlikte isyana çağıracak nitelikte.

Savaş'ın adı geçtiği her anlatımda, konuya göre değişen yüz hatlarında bütün duygularını ortaya koyan Bayramiye Ana ise vatan uğruna şehit verdiği oğluna olan sevgisi ve hasreti ile yedi yıldır gözleri yaşlı. Ülkeyi parçalamak ve hain emelleri için, Türk askerine, Kahraman Mehmetçiğe kurşun sıkan parmaklara nefret ve lanet yağdıran yüreği acılı ana, dökülen gözyaşları arasında yine de mutlu. Çünkü oğlu vatan için şehit olmuş. Kendisi artık bir şehit anası.

Bayramiye Ana anlattıkça gözleri doluyor. Her damla gözyaşı oğul Savaş'ın resminin üzerine düştükçe, bir yangın büyüyor sanki Bayramiye Ana'nın yüreğinde. Sözlerinde hep özlem, hep bekleyiş var.

ODASINI HERGÜN TEMİZLİYORUM

"Oğlumun öldüğünü kabul etmek zor ana yüreği işte odasını hergün temizliyorum. Savaş'la hep rüyalarımda birlikteyiz. Oğlumun odasındaki resimlerin herbirini canlı olarak görüyorum. Oğlumun odasına girip onunla konuşuyorum. Babası kiminle konuşuyorsun diye kızıyor. Ben de babasına dertlerimi anlatıyorum, içim yanıyor içim, diyorum. Babası: "Oğlumuzu fazla rahatsız etme", dediği anda ben de; oğlum benden rahatsız olmaz, çünkü bana oğlum "Anne, senin oğlun var, hiçbir zaman oğlum yok, deme. Bak kapına gelmem. Ama oğlum var dediğin zaman da, senin kapından hiçbir yere gitmem. Seni hiç kimseye muhtaç etmeyeceğim" diyordu. Onun öldüğüne hâlâ inanamıyorum. Oğlumun odasını hergün temizliyorum. Temizlemesem içim rahat etmiyor. Mezarlığa gittiğim zaman oğlumun mezarını siliyor ve suluyorum. Sanki oğlumu yıkıyorum gibi bir his oluyor içimde."

AYNI GÜN RÜYAMDA GÖRMÜŞTÜM...

Aynı gün oğlum rüyama girdi ve bana, geliyorum anne beni bekle, dedi. O zaman evimizde telefon yoktu. Ben de hemen postahaneye gidip evimize, telefon çektim. Oğlum beni arasın, rahat rahat konuşayım diye. Ama maalesef telefonu bize bağlayamadılar. Askere gideli bir yıl olmuştu. Babasına, sen işyerinden ara görüş, ben komşunun telefonundan konuşurum, dedim.
Benim oğlum Fenerbahçeliydi. Evden dışan çıktım, bir kanarya kuşu gelip, burnumun üstüne kondu. Kuş burnumun üstünde durabilir mi? Burnumu ısırmaya başladı. Kuş'a, "Oğlum dedim, sen gelmedin, Feneri'ni-Kanaryanı mı yolladın. Sana da, silahına da kurban, dedim. Kuşa, Savaş'ıma git, ona iyi olduğumu ve onu beklediğimi söyle, dedim. Kuş aşağı inip, 3 defa, cik cik etti. Sanki ağlar gibi yukarıya, yüzüme baktı. Kuşun o halini görüce bir tuhaf oldum ve ağladım. Eve girdim. Beyim, burnuna ne oldu diye sordu. Ben de yaşadığım olayı anlattım. Ağladım, Ağladım.

VE O GÜN...

"Tunceli-Kozak'ta, alnından vurulmuş. Daha sonra, Oğlumu Diyarbakır'a, hastaneye götürmüşler. Hastane'de beş gün yatmış. Birşey söyleyeceğim ama, askeriye beni hiç yanlış anlamasın, askeriyenin şöyle bir hatası oldu. Bana oğlumun vurulduğunu söylemediler. Bana söyleselerdi, ben hemen atlayıp Diyarbakır'a giderdim. Neden diye sorarsanız, oğlum beni gördüğü zaman belki daha iyi olup iyileşebilirdi. Ben askeriyeyi bu konuda hatalı buluyorum. Doktorlar bütün uğraşlarına rağmen, oğlumu kurtaramamışlar."


---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

YATAN ASKER..

Yanıp, tutuşurken vatan aşkıyla,
Namusum olan ay yıldızlı bayrağa..
Sahip çıktıkça, ülkemin her karış toprağına
Şehit olup yatacağım sonsuza dek bu topraklarda..

Sen hiç yattın mı?
Topraktan yatakta…
Sen hiç yattın mı?
Yıldızlarla bezenmiş gök kubbe altında…
Sen hiç yattın mı?
Bulutların oluşturduğu yorganla…

Sen hiç… Hiç yattın mı?

Büzülmüşüm yatıyorum,
Sanki ana rahminde…
Soğuktan yapışmış elim metale,
Tenim kalır namlunun üzerinde..

Sen hiç yattın mı?
Donmuş toprakta …
Sen hiç yattın mı?
Uçsuz bucaksız simsiyah mekan da…
Sen hiç yattın mı?
Alaz rüzgarın, yüzünü kamçıladığında …

Sen hiç… Hiç yattın mı?

Titrerim, korkudan değil,
Islanmış, bitap bedenim..
Düşünürüm sevgiyi, yokluktan değil,
Anadır, babadır, gardaştır, yüreğim..

Sen hiç yattın mı?
Kan kokan toprakta …
Sen hiç yattın mı?
Etrafını saran barut kokusun da…
Sen hiç yattın mı?
Şehit düşen arkadaşının yanında …

Sen hiç… Hiç yattın mı?

Bayrağım namus, Vatanım ana!!
Allah şahidimdir, ölmekse uğruna!!
Tüm şehitler gibi toprak olsa da kefenim!!
Yatmazsam şehitlikte, namert oğlu namerdim..

M. Şükrü ŞEKER
06 Eylül 2006 Çarşamba, 01:27:36



TÜM ŞEHİT, GAZİ VE ASKERLERİMİZE İTHAF EDİYORUM..

DAĞLARDA ÜLKEMİZ İÇİN NÖBET TUTAN VE HAYATINI FEDA ETMEYE HAZIR TÜM ÜLKESİNİ SEVENLERE İTHAF EDİYORUM..

-----------------------------------------------------------

(ŞEHİDİM)

Adı ALİM Soyadı YILMAZ

PKK’ya Hiç Aman Vermez

Bahçendeki Güller, Asla Solmaz

Senin Kanın, Yerde Kalmaz

Benim Biricik Yiğidim ve Şehidim



Oğullarından Biri Doğukan Birisi Batıkan

Yegane Düşündüğü Önce Vatan

Gecesini Gündüzüne Katan

Görev İçin Dağlarda Taşlarda Yatan

Benim Biricik Yiğidim ve Şehidim



Uşak, Merkez Alanyurt’tur Köyü

Atalarına Çekmiş Huyu Suyu

Göktürklerden Gelme Soyu

Osmanlıdan Kayı Boyu

Benim Biricik Yiğidim ve Şehidim



Ergenekon Diyarının Düzünden

Önder Olan Bozkurtların İzinde

Su, İçmiştir Pınarların Gözünden

Vatan, Bayrak İçin Çıkmadı Atalarının Sözünden

Benim Biricik Yiğidim ve Şehidim



Güneydoğu Dağlarında Çiçekler Gibi Açtın

Kokularını Etraflarına Saçtın

Dağ, Taş, Dere, Tepe Durmadan Koştun

Kartallar Gibi Yükseklerden Uçtun

Benim Biricik Yiğidim ve Şehidim



Askerlerine Derdi İşte Benim Roketlerim

Onlar İle Kazıdın Kökünü Köpeklerin

Altında Toprak, Üstünde Gazel Oldu, Yatakların

Sayısı Bilinmiyor Namertlere Attığın Tokatların

Benim Biricik Yiğidim ve Şehidim



Doğulu, Batılı Diye Ayırmaz

Yaptığı Kahramanlıklar Sayılmaz

Menfaati, Torpili Sevmez, Kimseyi Kayırmaz

Muhabbetine Hiç Doyum Olmaz

Benim Biricik Yiğidim ve Şehidim



Bir Hilal Uğruna Bir Güneş Daha Battı

Görevi Uğruna Kalleşçe Şehit Gitti

Bayrağının Rengine Kanını Kattı

Kendi İsteği İle Cebeci Şehitliğine Yattı

Benim Biricik Yiğidim ve Şehidim



Siyahtı Beyazladı Saçım Benim

Seninle Gurur Duydum, Dimdik Oldu Başım Benim

Sen Ebediyen Asker Oldun

Kara Gözlüm Yiğidim Koçum Benim

Sen Rahat Uyu Benim Biricik Şehidim
Mehmet Yılmaz

-------------------------------------------------------



hepimiz dolaylı olarak şehit çocuğuyuz şehitlere değil saygı onlar uğrunda canımızı vermekten hiç çekinmeyiz onlar sayesinde yaşıyorsak

onların adını yaşatmak için yaşamımızdan vaz geçeriz